ÖN SÖZ
Tutku, aşk, emek, hırs, ölüm, ölümsüzlük… Bir çırpıda söylenebilen bu şiirsel kelimeler ne trajedileri muhafaza ediyordur içinde kim bilir? Cevdet Kartel’e sunulacak bir proje daha! Çekin elektrotlarınızı beyinlerden de asıl kelimelerin hafızalarına gidelim. Onların anılarını seyredelim şöylece arkamıza yaslanıp. Basil’in Dorian’ı resmedişine, Raskolnikov’un göğsünün hızla inip kalkışına, Macbeth’in kanlı ellerine bakışına, Müjgan Gözübüyük’ün “Neden?” deyişine ve daha nicesine şahitlik edelim. Metamorfoz, insanlığın temel duygularını tüm keskinliğiyle bilim kurgusal bir bağlamda bize sunuyor. Okurken olayların çetrefillenmesiyle bizlerin de kafasını karıştırıyor ve ilerledikçe hırsın ve tutkunun sıkıca düğümlediği bu düğümü zamanda bir oraya bir buraya giderken beraber çözüyoruz. Samet ve Başar’ın daha önceki ortak üretimlerini de izlemiştim, okumuştum. Onlar işin içinde olduğunda yerli bilim kurgu kaçınılmaz! Metamorfoz’da da bunu deneyimliyoruz fakat Metamorfoz önceki işlerinden biraz farklı. Metamorfoz bir suskunluğun ürünü. Masa başında, kağıt kalem önlerinde “Şurayı şöyle yapalım, burayı böyle yapalım.” tartışmalarından uzak; iki zihnin birbirinden bağımsız, ortak bir zihinde buluşmalarından doğan bir öykü. Bir şeyler kurgularken yazar bir bağlam yaratır, o bağlamda her şey yerli yerindedir ve yazar kendi yarattığı bağlamda kendi kurallarını koyar. Bu sebeple çelişkiye yer yoktur. Metamorfoz’u farklı kılan diğer bir şey de iki yazarın bir bağlam yaratıp tek bir zihinmişçesine çelişkiden uzak kalmaları. Hamlet’in meşhur tiradından şu dizeleri akla getiren bu güzel öyküyle, siz değerli okuyucuları baş başa bırakmak isterim, iyi okumalar efendim.
* Ölmek, uyumak sadece! Düşünün ki uyumakla yalnız Bitebilir bütün acıları yüreğin, Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun. Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü! Çünkü ölüm uykularında, Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından, Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu. *
Şerife İrem Şahin 18.04.2020 Mersin
ÖYKÜ HAKKINDA
Değerli okuyucu,
Bir virüs pandemisi nedeniyle evimizde kalmaya mecbur olduğumuz bu günlerde zihninizi zorlayacak, heyecanınızı arttıracak, sizi gerilim cihazlarına bağlayacak ve bilinmezlikler örgüsünün ipinin ucunu size göstereceğimiz bir öykümüzü size sunuyoruz.
19 Şubat 2020 günü sevgili Samet’e öykünün ilk paragrafı olacak cümleleri attığımda bizim de hiç alışık olmadığımız bir yazım biçimi başlattığımızın farkında değildim. Fakültede derslerle tiyatro provası arasında kalan boş vakti değerlendirmesi için ona attığım kurgusal bir girişi bir öyküye çevirmiş ve bir paragraf da kendisi yazarak “İkinci bölümü senden bekliyorum.” demişti. İtiraf etmek gerekirse bu benim ilk öykü deneyimim olacaktı.
O dönem vermeyi planladığımız konserin ismini seçmeye çalışıyorduk ve birtakım imgesel düşüncelerden sonra Kafka’nın Dönüşüm’ünün de orijinal adı olan “Metamorfoz” isminde karar kılmıştık. Öykünün kurgusunun da buna uygun gidişatından dolayı birbirimizin zihnindeki akışlardan habersiz bir şekilde dönüşümlü ve paslaşarak yazdığımız bu öykünün adı da kendi dönüşümümüzü simgeleyen “Metamorfoz” oldu.
Tanpınar’ın romanlarında yine diğer romanlarındaki karakterlerin hikayelerinden bahsettiğini, bunlara atıflar yaptığını görürüz. Okumaya başlamadan önce sizlere yazdığımız her eserin altında yatan “Devren” evreni teması içerisinde olan birçok karakterin, hikâyenin ve olay örgüsünün birbiriyle ilişkili ve iç içe olduğunu söylememiz gerekiyor. Bu nedenle bilenlerin muhakkak anımsayacağı birkaç eski dostun da yine bu öykü içerisinde karşınıza çıkacağının bilgisini de şimdiden verelim.
Yine öykü içerisinde sevdiğimiz yazar ve şairlerden atıfların olduğunu, bazı bölümlerin isimlerini koyarken Yılmaz Erdoğan ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiirlerinden alıntılar yaptığımızı da fark edeceksinizdir. Hatta maNga grubuna bile bir atfımız mevcut hali hazırda.
Şahane ön sözüyle bizden desteğini esirgemeyen sevgili Şerife İrem Şahin’e de şükranlarımızı sunuyor, dostluğumuzun daha nice güzel çalışmayla pekişmesini diliyoruz.
Sevgili okuyucu; kaba hatlarıyla süreçten bahsetmemiz gerekirse söyleyeceklerimiz bunlar olur. Öyleyse; Metamorfoz başlasın!
Kaan Başar Candaş
18.4.20
MİRAS
Semih rüyasında boğulduğunu görürken kendini atarak terler içinde uyandığında kulağında bir kadın sesi yankılanıyordu. “Müfit” diye sesleniyordu bu ses ona. Su içmek için kalkmaya yeltendiği sırada gözü saatinin tarihine ilişti ve o sayıları gördü: 19.02.2022!
Bir yanlışlık olmalı dedi. Gördüğü sayıları kontrol için doğrulmak istese de kulağında çınlayan sesin yankısı kalkmasına izin vermiyordu. Yatağa sıkı sıkıya kementlerle bağlanmış gibiydi. Yalnızca başını oynatabiliyordu. Tüm gücünü toplayarak kafasındaki sesi bir anlığına susturup yeniden saate baktı. Gördükleri aynıydı: 19.02.2022. Gün doğruydu, ay doğruydu ancak yıl…
Duyduğu şaşkınlığı anlamlandırmaya çalıştığı sırada vücudunda hissettiği katılık da çözülmüştü. Yatağından zor da olsa kalkmayı becermişti. Önce odanın girişindeki panele doğru yürüdü ancak karanlıkta onu bulamadı. Tarihi başka bir yerden daha doğrulamak istiyordu. Ellerini birbirine çırptığında odanın ışıkları açılmamıştı. Hem tarihin yanlışlığı hem de ışıkların yanıtsızlığı ona sistemin arızalandığını düşündürdü. Bu onu biraz rahatlatsa da kulağında yankılanan Müfit sesleri onda hala bir parça tedirginlik yaratıyordu.
Karanlıkta el yordamıyla kapıyı bulup mutfağa ilerlemek istiyordu. Duvarlara dokuna dokuna yürürken eli beklemediği biçimde sert bir şeye çarpmıştı. Çarpmanın etkisiyle çerçeveli olduğunu hissettiği şey yere düşmüştü. Düşer düşmez de bir cam kırılma sesi odanın her yerini kaplamıştı. Neyi düşürdüğünü anlamaya çalışırken eli bu kez duvarda bir çıkıntıya değmişti. Eliyle sağına soluna dokunurken çıkıntı, klik diye bir sesle bir miktar içeri göçtü ve odanın ışıkları açıldı.
Oda aydınlandığında gördükleri onu afallatmıştı. Burası onun odası değildi. Bu eşyalar, bu duvarlar, pencereler… Hiçbiri! Üstelik burası oldukça eski döşeli bir odaydı. İçini kaplayan korkuyla birlikte çevresine bakındı. Yatağının yanında bir telefon gördü. Ancak bu yıllar önce kullanılan türden eski bir telefondu. Hızlıca telefonun ekranını açıp tarihe baktı: 19.02.2022!
Hala anlam veremiyordu. Bütün bunlar ne demekti? Telefonun ekranını kapatmak istediği sırada kilidi açılmıştı. Kullanmadığı bir telefon yüzünü tanımıştı. Bu kez tam anlamıyla korkuyu tüm vücudunda hissetmişti. Telefonun yanında yine çok önceden kullanılan türden eski bir cüzdan vardı. Cüzdanı açıp içini karıştırırken bir kimlik buldu:
Müfit Gürsel
Doğum Tarihi: 19.02.1976
Sendeleyerek bir iki adım geri çıktığında ayağına az önce kırılan cam parçaları batmıştı. Acıyla yere baktığında kırdığı şeyin bir ayna olduğunu fark etti. Kırık ayna parçalarından birinde yüzünü gördü. Bu yüz… Dedesinin yüzüydü: Müfit Gürsel.
Üç saat önce 19.02.2061’de yatağına Semih Müfit Gürsel olarak yatıp 19.02.2022’de dedesi Müfit Gürsel olarak uyanmıştı. Bir elinde kimlik bir elinde dedesinin telefonu, gözleri aynaya takılı halde sabaha kadar o odada oturmuştu.
Kommentare